25 Nisan 2015 Cumartesi

20. İzmir Kitap Fuarı Macerası!


   Herkese en kocamanından bir merhaba demek istiyorum öncelikle! Aslında bırakın yazı yazmayı, oturmaya bile halim yok fakat kendimi daha fazla tutamayacağımı fark ettim ve dedim; "Kalk Apollon, yaz şu yazıyı!" İçimdeki mutluluğu nasıl sizlere aktarabilirim en ufak bir fikrim bile yok açıkçası. Her şeyiyle mükemmel geçen bir kitap fuarından bahsederken gülümsememe engel olamıyorum!

   Daha fazla konuşmadan hemen kitap fuarında yaptıklarımdan bahsedeceğim. Saat 12'ye doğru İzmir Fuarı'nın meydanında olmuştuk. Okul gezisi kapsamında geldiğim için yanımda arkadaşlarım da vardı, zaten fuar alanına girdiğimizde yanımda bir tek Ebru kalmıştı.

   Fuar alanına girer girmez Ebru ile birlikte okul kütüphanesi için alınacak olan sekiz kitabı almamız gerekiyordu. Fakat ben GO! Kitap'ın standını görünce kendime hakim olamadım ve soluğu orada aldım. GO! Kitap'ın standında Ahmet ile tanıştıııık! (1 Kitap Gurmesi) Kendisi güler yüzlü ve cana yakın tavırlarıyla fuar heyecanımı biraz dindirdi. Bir süre muhabbet ettikten sonra Ezgi için GO! Kitap'tan iki adet poster aldım ve Ahmet ile vedalaştık. 

   Ardından Ebru ile birlikte kütüphane için gerekli olan kitapları aramaya başladık. Tabii benim aklım kütüphanenin kitaplarında değil, kendi alacak olduklarımdaydı, orası ayrı. Okul kütüphanesi için gerekli olan kitapları aldıktan sonra soluğu Pegasus standında aldık.
   
   Pegasus standında bizi bekleyen çok harika üç insan vardı. Bunlardan ilki Mesut Bey. Geri Dönenler'in turunu yaptığımız için Mesut Bey ile Facebook üzerinden tanışıyorduk. Sağ olsun beni görür görmez yanımıza geldi ve bir süre muhabbet ettik. Pegasus standı biz konuşurken de bir dakika bile boş kalmadı -tıpkı tüm gün olduğu gibi- İnsanlar Pegasus kitaplarına apayrı bir ilgi gösteriyor, bunu anlamak mümkün. Mesut Bey ile birlikte çok tatlı bir proje hakkında da konuştuk, bunun haberini yakında öğreneceksiniz sanırım! :3 Pegasus'tan almak istediğim kitapları sorduğunda "Aslında hepsini istiyorum," diye içimden geçirmedim değil. Sonunda Pegasus'tan Tek İsim Tek Kader, Eksik Parça, Bir Artı Bir ve Kızıl Yükseliş (bunu çok sevdiğim bir insan için aldım) kitaplarını alarak ilk kitap alışverişimi yapmış oldum. 

    Mesut Bey ile bloggerlardan konuşurken, stantta çalışan bloggerlar olduğunu söyledi. O sırada Ecmel hemen yan tarafımızda olduğu için Mesut Bey beni Ecmel'in yanına gönderdi. Şunu söylemeliyim ki Ecmel (thinbooks) tanıdığım en tatlı insanlardan bir tanesi! Görür görmez suratında kocaman bir gülümsemeyle selam verdi bana, sanki yıllardır tanışıyormuş gibiydik. Ezgi'nin (Athena'nın Güncesi) selamını ilettikten sonra bir süre daha Ecmel ile muhabbet ettik. 

    Ve ardından Onur Abla ile tanıştıık! (The Readin Lady) Onur Abla gerçekten kendisine hayran olduğum bir insan, o kadar içten ve samimiydi ki. Sanırım Pegasus standındaki herkese bayılmışım ben yahu! ama hepsi de hayran olunası insanlardı, gerçekten. Onur Abla ile de bir süre muhabbet ettik. Olimpos Günceleri'ni bildiğini ve hepimizin bir tanrıyı temsil etmesinin ne kadar güzel bir şey olduğunu söyledi. Açıkçası Onur Abla gibi harika birisinin blog tur grubumuzu biliyor olması beni nasıl mutlu etti anlatamam! 

  Onur Abla'dan birkaç güzel tüyo da aldıktan sonra Pegasus standındaki üç harika insana kısa süreliğine veda ettik. Tabii ki bu süre zarfında Ebru'yla da tanıştılar hepsi. Ebru blogger değil fakat çok yakın bir arkadaşım, onu da not düşeyim.

   Pegasus standındaki blogger anımı bitirmişken bir de yazar kimliğime bürünüp okurlarımla buluştuğum anı anlatayım! Mesut Bey ile muhabbet ederken bir anda arkamdan birisi bana dokundu ve arkama döndüğümde Selin ile Gülistan'ı gördüm! Tatlı mı tatlı iki okurumla tanışmak, onlarla fotoğraf çektirmek öylesine mükemmeldi ki. Sanırım heyecandan olsa gerek üçümüz de pek konuşamadık fakat kesinlikle onları gördüğüme çok sevinmiştim!

   Şu an fark ettim ki, biz hiç Onur Abla, Ecmel ve Mesut Bey ile fotoğraf çekilmemişiz. Sanırım en büyük pişmanlıklarımdan birisi bu.

   Ne diyordum? Hah, Pegasus standından ayrıldık ve Ebru'yu soru bankası alması için üçüncü salona uğurladım. Ben de bu sırada biricik ablam Müjde Aklanoğlu'nun imza saatinin gelmesini bekliyordum. Müjde ablanın biraz gecikeceğini söylediklerinde ben de dedim en iyisi Parodi Yayınları'na görüneyim bir, hem onuncu blog turumuzu da Parodi'den yapmışız. Aldım başımı gittim Parodi standına. 

   Parodi standındaki abinin adını öğrenemedim fakat Olimpos Günceleri'nden olduğumu duyunca çok sıcak karşıladı beni. Parodi Yayınları'ndan da Olur Böyle Boktan Şeyler kitabını aldıktan sonra boş boş dolandım bir süre daha. En sonunda Ezgi'yi aramaya karar verdim ve telefonuma sarıldım. Ezgi'yle kısa bir konuşma yaptığımızda bana Yabancı Yayınları standında Tuğçe Abla'yı mutlaka görmem gerektiğini söyledi. Ben de durduğum hata diye düşünerek Yabancı standına gittim hemen.

   Tuğçe Abla (Tuğçe'nin Kitaplığı) beni fevkaladenin fevkinde bir şekilde karşıladı orada. Güler yüzü, samimiyeti ve tatlı dili sayesinde hemencik ısındım ona da. Bir süre muhabbet ettik, tabii bu muhabbetlerin hepsi kısa olmak zorundaydı çünkü stantlar gerçekten fazla kalabalıktı. Yabancı standından da yazarlarına imzalatmak için Senli ve Annemin Gelini Olur Musun? kitaplarını aldıktan sonra ayrıldım. 

   Ephesus standına Asude için gitmiştim, Gül Ve Avcı'yı imzalatmak istiyordum fakat maalesef nasip olmadı. Tam gittiğim sırada Asude imza salonuna geçti ve oraya kadar gitmeye gerçekten üşendim. İmza salonuna gittiğimdeyse Asude'nin sırasının uzunluğu beni gerçekten korkuttu. 

  Bu sırada Müjde Aklanoğlu'nun imzası başlamıştı ve ben Parola standına vardığımda birisinin kitabını imzalıyordu. İmzasını atarken kısa bir anlığına göz göze geldik ve beni hemen tanıdı. Sıcacık gülümsemesi tüm suratına yayıldı ve ben o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Önümdeki kadınlar gittikten sonra gülümsememe engel olmadan gittim ve Müjde Abla'ya selam verdim. Blog turunu önceden yaptığımız Bir Şans Daha kitabını ona imzalattıktan sonra beni standın arkasına çağırdı ve bir süre daha beraber muhabbet ettik, fotoğraf çektirdik. Olimpos Günceleri'ni çok sevdiğini de öğrenmiş oldum yeniden, ehehe. 

   Müjde Abla'ya kısa süreliğine veda ettikten sonra biricik dostum Ecem Altınok'un imzası başlamıştı ve koşarak onun yanına gittim. Ecem arkadaş grubumuzda kitap çıkartan ilk insanlardan birisi ve gerçekten onu imza atarken görmek beni fazlasıyla duygulandırdı. İlk evladının mezuniyetini izleyen bir anne gibi hissettim o an. Olimpos standından da Beyaza Tutsak'ı aldım. Ecem'den ilk imzayı kaçırmıştım fakat ikinci imza elbette ki benimdi! Ecem ile de konuştuktan sonra Olimpos standından ayrıldııım.

   Ellerimde bir sürü poşet, sırtımda ağır bir sırt çantası derken gerçekten yorulduğumu fark ettim. Bu sırada Ebru da elinde onlarca poşetle yanıma geldi ve ikimiz de poşetleri daha fazla taşıyamayacağımıza karar verdik. Ne yapalım diye düşünürken aklıma gelen ilk isim bize kendi kardeşiymişiz gibi davranan Onur Abla oldu. Pegasus standına gidip poşetlerimizi bıraktıktan sonra yaklaşık bir saat daha fuar alanında dolaştık. 

   Saat 16.00'da arabalarda toplanmamız gerekiyordu ve bir buçuk saat kala Pegasus standındaki poşetlerimizi almak için Onur Abla'nın yanına gittik. Poşetlerimizi alırken Ecmel ile de vedalaştım ve Ecmel bana şu tatlı mı tatlı Pegasus çantalarından verdi! Onur Abla'ya ve Ecmel'e veda ettikten sonra Mesut Bey ile de vedalaştım. Şunu söylemeliyim, Pegasus standı kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi! 

   Eşyalarımızı arabalara bırakmadan önce GO! Kitap'taki Ahmet ile, Müjde Abla ile vedalaştım. Ecem'e de uzaktan el salladım fakat gördü mü emin değilim. Yabancı standından Tuğçe Abla'ya da veda ettikten sonra poşetlerimizi arabaya bıraktık Ebru ile beraber. 

   Yanıma Özlem Türk'ten Annemin Gelini Olur Musun?'u ve Merve Akıncı'dan Senli'yi aldıktan sonra imza salonlarına gittik. Ebru'da da Merve Akıncı'dan Senli vardı. Açıkçası Özlem Türk'ün sırası beni fena halde korkuttuğu için sıraya giremedim fakat Merve Akıncı ile çok tatlı kısa bir sohbet ettik. Tanıdığım en sevecen yazarlardan bir tanesi o, buna eminim! 

    İzmir Kitap Fuarı maceram bu kadardı. Yazıyı okurken umarım sıkılmamışsınızdır çünkü ben yazarken çok eğlendim. Bu arada artık bir Instagram hesabı var blogumuzuuun! Buraya tıklayarak ya da arama yerine Apollon Güncesi yazarak bulabilirsiniz! 

   Fuarı benim için böylesine eğlenceli hale getiren herkese teşekkür ederim. İsmini unuttuğum birileri varsa da çok özür dilerim. Elimden geldiğince herkesten bahsetmeye çalıştım. Şunu da eklemem gerekiyor ki; bir blogger olarak fuarda bulunmak çok daha eğlenceli. Öncelikle Olimpos Günceleri'ndeki Tanrıçalarıma ve ardından bana bu kadar sıcak davranan tüm bloggerlara teşekkür ederim!


Bunlar da fuar ganimetleri olarak listeye geçsin. :3


15 Nisan 2015 Çarşamba

OGBT #10: Bazıları Kalbini Dinler - Victoria Van Tiem | Yazar-Kitap Tanıtımı ve Kitap Yorumu!


Kitap Adı: Bazıları Kalbini Dinler
Yazarı: Victoria Van Tiem
Sayfa Sayısı: 377
Yayınevi: Parodi Yayınları
Orijinal Adı: Love Like the Movie

   Yepyeni bir blog turumuzdan herkese merhaba! 10 tane blog turu devirmişiiiz! Maşallah tütütütüü! Onuncu blog turumuzun ilk gününe de Apollon ile açılış yapmak yakışırdı, sizce de öyle değil mi? Ne de olsa Olimpos Günceleri'nin tek Tanrı'sıyım. (Gözlüklü emoji) *Hadi ama, Olimposlu olsak bile emoji kullanıyoruz!*

   Aslında sizler bu yazıyı okurken ben okul gezisinde olacağım. İyi ki kitabı önceden bitirip yorumumu yazmışım! Çoğu blog turumuz gibi yazar ve kitap tanıtımı ile başlıyoruz bu güzel blog turumuza da. (Ayrıca gözümden kaçmadı, ilk blog turumuzda da yazar-kitap tanıtımı almışım. 20. blog turumuzda da alacağım, unutturmayın bana!) 

   Öncelikle kısa bir yazar-kitap tanıtımı yapayım, hemen sonra yorumumu yazacağım sizlere. Haydi, başlayalım! Bazıları Kalbini Dinler'in yazarı Victoria Van Tiem... Açıkçası yazar hakkında çok fazla bilgi bulamadığımı itiraf etmem gerek. Yine de bu asla pes edeceğim anlamına gelmiyor. Ona bir mail attım ve eğer cevap verirse cevabını da sizlerle paylaşacağım ileride. Gönderdiğim e-postada ise kitap ve karakterler hakkındaki görüşlerimi yazdım. Bir de Bazıları Kalbini Dinler'in bir filmi olup olmayacağını. 

   Victoria Van Tiem'in kendisine gelirsek... Yazarımız ABD'nin en büyük 11. şehri olan Detroit'te doğup büyümüş. Çeşitli radyolarda DJ'lik yaparak meslek hayatına atılmış. Bunların yanında grafik tasarımcılığı ve kreatif direktörlük de yapmış. En büyük tutkusu ise fotoğrafçılık imiiiş. Lakin 2008 yılında geçirdiği bir rahatsızlıktan ötürü fotoğrafçılığı bırakarak yazarlığa başlamış. Bazıları Kalbini Dinler ise onun ilk kitabı! Sevimli yazarımız 2 çocuk annesi. Eşi ve iki çocuğuyla birlikte yaşamına devam ediyor. Ayrıca yazarımızla ilgili detaylı bilgilere ulaşmak için de buraya tıklayarak yazarımızın web sitesini ziyaret edebilir, ona bir mail atabilir ya da fotoğraflarını görebilirsiniz!

   Bazıları Kalbini Dinler'e gelirsek... 

   Özgün adı Love Like The Movie olan ve ülkemizde Bazıları Kalbini Dinler ismiyle Parodi Yayınları'ndan çıkan fevkalade bir kitap! Kapağı kitabın içeriği pek yansıtmasa da kapak mükemmel! Sade ve ben çok beğendim. Yurtdışı kapakları ise ülkemizdekinden biraz daha farklı elbette. İlk baskısını da Şubat 2015'te yapmış bu romantik komedi tadında olan kitabımız. Ayrıca yazarın ilk kitabı olduğunu söylemekte de fayda var sanırım. 

   Kitabın arka kapağına gelirsek...

   O üzer.
   O gider.
   O hep uzak, o hep acı.
   Yine de o.
   İlle de o. 
   Hep o.


   Bir ses böler tüm düşüncelerini. 
   Bir ses. Ne cılız ne de susacak gibi. 
   Umutsuzluğun sessizliğine eşlik ederken o hep konuşur! 
   "Vazgeçme!" 
   Olmaz, dersin. 
   "Olur!"  
   İstemiyorum, dersin. 
   "İstiyorsun!" 
   Sus, dersin. Sadece sus.




Tüm örselenmişliğine inat 
son çırpınışıdır yüreğinin sana söylediği. 
Bin defa söyler: Beni dinle. 
Milyon defa: Asla aşktan vazgeçme. 
Son kez atacağını bilse bile: Onu seviyorsun.

   Eh, yazar ve kitap tanıtımımızı bitirdiysek artık yorum kısmına geçelim diyorum!
   
   Bazıları Kalbini Dinler'i sevgili dostum Athena konuşma grubumuza attığında "Lütfen bu kitabın turunu alalım!" diye yırtındığımı asla unutmayacağım. Arka kapağındaki yazıyı bırakın, ön kapakta ufacık bir yerde yer alan o altı cümle bile beni kitaba çekmişti. (O sıralar aşk acısı çekiyordum, bunun da etkisi büyük olsa gerek.) 

   Sonunda Parodi Yayınları'ndan turu aldığımızda keyfime diyecek yoktu! Kitap, ben Geri Dönenler'i okurken geldiği için hemen okumaya başladım diyemem fakat eğer o sırada Geri Dönenler'i okumuyor olsaydım kesinlikle Bazıları Kalbini Dinler'i okumaya başlardım. Nitekim diğer kitabı bitirir bitirmez de başladım ve üç gün gibi kısa bir sürede -size uzun gelebilir fakat bana göre çok kısa, emin olun- kitabı bitirdim! 

   Kapağın üzerinden yeniden şöyle bir geçmem gerekirse; kapak benden 5 üzerinden 5 puan aldı. Sade, güzel ve insanı kendine çeken güzel bir kapak. Sanırım kapağı tasarlayan kişinin ellerine sağlık demekten başka bir şey yapamıyorum. Gerçekten, çok beğendim.

   Kitabın içeriğine gelirsek... Mutlu bir ilişki yürüten ve sevdiği adamla nişanlı olan Kensington'ın hayatına hiç beklemediği birisi girer. Kensington bizim ana karakterimiz. Romantik komedi hastası olan Kensington, etrafındaki her şeyden bunalmış durumda. Hatta yer yer ergenliğe yeni girmiş bir kız gibi davranıyor bile diyebiliriz. 

   Tam bu anda devreye Shane giriyor. -Merhaba ultra seksi yaratık, diyeceksiniz okurken.- Kitabı okuyan çoğu insanın Shane'e aşık olacağına eminim. Tabii Bradley'yi tutanlar da olacaktır. (Bradley ise Kensington'ın nişanlısı.) Bana sorarsanız... Çoktan bir Team Shane tişörtü sipariş ettim bile!

   Kitabın beğenmediğim en önemli tarafı şuydu ki, kahraman bakış açısı kullanılmıştı. Yaptım, ettim tarzı cümleleri pek sevmiyorum romanlarda. İlk başlarda yadırgasam da sonradan çok büyük bir zevke dönüşmüştü. yer yer kendimi Kensington gibi hissedip ağlıyordum. -Evet, bunu yaptım.- Eğer sizler de benim gibi "Romanda kahraman bakış açısı sevmiyorum!" diyorsanız bu tabularınız yıkılacaktır. 

   Filmde ismi geçen 10 romantik komedi filmini de sizler için tur boyunca sayfamızda paylaşacağız, takipte kalın! Hepinizin izlemek için can atacağına eminim. Ben de kitapta ismi geçen filmleri not ettim, izleyeceğim! 

   Birkaç güzel alıntı da koymak istiyorum yorumuma. Kitabı okurken beni etkileyen birkaç güzel yer vardı, yan taraftaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere. 

   "O benim ilk gerçek aşkımdı. İlk kalp kırıklığımdı... O benim bütün ilklerimdi.

Hepimizin bu cümleyi sarf ettiği birisi var, öyle değil mi? Tüm ilkleri yaşadığınız ve ne olursa olsun unutamadığınız birisi var. İnkar edemezsiniz, hiçbirimiz edemeyiz. O yüzden, kitapta bu satırları okurken kolay gelsin!

   "Geçmişin, geleceğimi bulandırmasına izin vermemeliydim." 

   Sanırım bu satırları okurken, "Aman Tanrım, ben!" diye bir çığlık attım. Geçmişimize bağlı kalmamamız gerektiğini ne zaman öğreneceğiz sahiden? Bir fikri olan varsa lütfen beni de aydınlatsın. Bazen öyle anlar oluyor ki geçmişi düşünmekten geleceğe odaklanamıyoruz. Geleceği bırakın, şimdiyi bile umursamıyoruz ve şimdiyi umursamamak geleceğimizi mahvediyor.

"Belki kimseyle sonsuza dek mutlu olamasan da kendinle mutlu olman gerekiyordur."

   Bu son alıntım ise hepimize birer öğüt niteliğinde bence. Her zaman birileriyle sonsuza dek mutlu olmak istiyoruz ve bunu yaparken sonsuza dek mutlu olacak asıl kişiyi unutuyoruz; kendimizi. 

   Yazıma burada nokta koyarken hepinizi kocaman öpüyorum Apollon Güncesi takipçileri! Parodi Yayınları'na bize bu güzel kitabın turunu verdikleri için teşekkür ediyorum. Kitaba puanım ise 4!


8 Nisan 2015 Çarşamba

OGBT #9: Geri Dönenler - Jason Mott | Hayalimdeki Kadro ve Kitap Yorumu!


Herkese dokuzuncu blog turumuzdan koskocaman bir merhaba! Sizlerle görüşmeyeli uzun zaman olduğunu biliyorum ve tabii ki bunun için özür diliyorum. İnanın ki size yapacağım açıklamalar var fakat bunları anlatarak başınızı ağrıtmayacağım; biz iyisi mi kitaba odaklanalım!

   Pegasus Yayınları'nın desteği ile yapmış olduğumuzun blog turun son gününe geldik ve sınavlarımdan dolayı kendimi en son güne ertelettim! Eminim ki Apollon'u çok özlemişsinizdir. Kitabın arka kapağını sizlerle paylaşarak ufaktan bir giriş yapayım yorumuma...

Ölüm sadece bir başlangıçtır…


Lucille ve Harold çiftinin 1966 yılında güneşli bir ağustos günü boğularak hayatını kaybeden sekiz yaşındaki oğulları Jacob, aradan neredeyse elli yıl geçmişken bir anda kapıda beliriverir. Hâlâ sekiz yaşındadır ve son derece sağlıklıdır.

Fakat öteki dünyadan geri dönen tek insan Jacob değildir. Ölüler dünyanın dört bir tarafında ortaya çıkmaktadır. Kısa bir süre sonra geri dönenlerin sayısı o kadar çok artar ki herkes kendini tehdit altında hissetmeye başlar. Kimse bunun niçin ve nasıl olduğunu bilmemektedir. Kesin olan tek bir şey varsa o da bu kaosun sonunda herkesin bir tercih yapmak zorunda kalacağıdır.

   Sizlere söylemek istediğim en önemli şey şu ki: Geri Dönenler turlarını aldıklarımız içinde en heyecanlı olduğum kitaptı. (Tabii benim için çok güzel bir kitap dışında, onu ileride öğreneceksiniz! *Kahkaha atıyorum.*) Geri Dönenler için heyecanlı olma nedenimse konusunun beni kendine çekmesiydi. Öldükten sonra yeniden hayata dönen insanlar var ve zombi değiller. Hadi ama, hanginiz bunu hayal etmediniz?! Sonunda, derken gözlerimden yaş aktı. Sonunda zombiler yok!

   Bu kez kitabı yorumlarken aşama aşama gideceğim, o yüzden öncelikle kapağı eleştirerek başlamak istiyorum. Hoş, eleştirilebilecek bir şey de bulamıyorum. Kapak kesinlikle hoşuma gitti! Pembe, mor, mavi ve beyaz renkleri güzel bir şekilde harmanlanmış! Üst tarafta ters bir şekilde duran yeryüzü ise bence "öteki taraf" olarak adlandırdığımız yer betimliyor. Geri Dönenler yazısının içine ise kitapta tanıyacak olduğumuz Jacob'ı yerleştirmişler. Bayıldım, bayıldım!

   Eğer Jason Mott'un üslubuna gelecek olursak... Calvin Crosby'nin kitap için yaptığı yorumdaki sözü kesinlikle benim düşüncelerime uyuyor. "Jason Mott, müthiş anlatım yeteneği ve şair ruhuyla tanınması gereken bir yazar." Jason Mott'un kalemini çok beğendiğimi söylemem gerek. Özellikle okurken altını çizdiğim birkaç yer var ki... Ne desem bilemedim. Bunlardan en güzelini sizlerle paylaşmak istiyorum.


"Bazen iki insan bir araya geldiği zaman bir müzik yükselmeye başlar. Kaçınılması mümkün olmayan, daimi bir ahenk..." 
Geri Dönenler - Sayfa 37

   Burayı okudum. Bir daha okudum. Gözümden bir damla yaş aktı ve bu sözün geçtiği kısmı bir kez daha okudum. Bana eskilerden kalma bir dostu hatırlatan bu iki cümle, kitaptaki en beğendiğim iki cümleydi. (Tabii sizi o kadar etkilememiş olabilir.) Bu cümleden bahsetmişken kitabı okurken beğendiğim başka bir özellik daha var ki; yazar sadece bir ailenin hayatına bağlı kalmamış! Her bölümün sonunda, kısacık da olsa başkalarının hayatlarına yer vermiş ve inanın bana o kısacık kısımlar sizi sıkmıyor. Tam aksine Jacob'dan başka insanların da 'geri döndüğünün' farkına varıyorsunuz. Lewis ve Suzanne Holt'un başından geçenleri okuduğumuz bu kısmın son iki cümlesiydi işte bu iki cümle. 

   Ayrıca Ezgi'nin de yorumunda bahsettiği Jean Rideau beni etkileyen bir başka önemli isimdi. Düşünün, bir sanatçısınız ve genç yaşta ölüyorsunuz. Ölmeden önce birlikte olduğunuz bir insan da var. Geri Dönenler kervanına katılıyorsunuz ve eski sevgilinizin yanına geliyorsunuz. O ise yaşlanmış, teni buruşmuş ve bambaşka bir hayatta. Siz ise ölmeden önce nasılsanız aynı şekildesiniz. Yeniden o insanın yanında olur muydunuz?

   Jean bunu yapıyor işte. 

   " 'Aramızdaki yaş farkı umurumda bile değil. Ben sıradan bir heykeltıraştım. Fakat artık sanatımın amacının beni sana getirmesi olduğunu biliyorum.' dedi Jean. Ardından kadını öptü."
Geri Dönenler - Sayfa 70

   Kitaptaki ana karakter olan Hargrave ailesine gelirsek... Elli sene önce kaybettikleri oğulları Geri Dönenler kervanıyla geri geliyor. Bir tarafta dindar bir anne, diğer tarafta ateist bir baba ve sekiz yaşındaki bir çocuk. (Ayrıca Lucille ve Harold anne baba olacak yaşta değil, büyükanne ve büyükbaba olacak yaştalar.) 

   Dinine inanılmaz derecede sahip çıkan Lucille Hargrave, oğlu Jacob dönmeden önce Geri Dönenler'e büyük bir tepkiyle yaklaşırken oğlunun dönmesiyle işler tam tersine dönüyor. Tüm Geri Dönenler'e ılımla yaklaşan bir kadın haline gelen Lucille'in bu ani değişimine ise en çok şaşıran şüphesiz ki kocası Harold oluyor. Harold Hargrave... Oğlunun cansız bedenini nehirde bulan ve onu kendi elleriyle çıkaran baba! Açıkçası Harold karakterini kitabın başından sonuna kadar sevdim. 

   Tüm bunlar dışında ara ara sıkıldığım yerler oldu elbette. Haliyle bu benim için eksi bir puandı. O yüzden bunu puandan düşeceğim. Tüm bunları toparlayacak olursak; kitabın konusu etkileyici, yazarın üslubu akıcı, olaylar olağanüstü bir şekilde kurgulanmış ve son olarak kurgu tam anlamıyla bir bütündü. 

   Şimdi sizlerle Hayalimdeki Geri Dönenler Kadrosu'nu paylaşacağıım ve en son puanımı verip sizlere veda edeceğim! İsterseniz hemen başlayalım...


Jacob Hargrave

   Bayanlar baylar, sizlere kitabımızın baş kahramanı Jacob Hargrave'i sunmaktan büyük bir onur duyarım! Kitapta çilli, kahverengi saçlı ve sekiz yaşlarında tasvir edilince aklıma gelen ilk isim Cameron Boyce oldu. Tabii ki kendisi şu an 15 yaşında, özellikle küçük göründüğü fotoğraflardan bir tanesini seçtim. Cameron'ın sekiz dokuz yaşlarındaki hali bence tam da kitapta tasvir edilen Jacob tanımına uyuyor!


Lucille Hargrave

   Jacob'ın annesini canlandıracak bir isim aramak için çok uğraşmadım açıkçası. Yukarıda görmüş olduğunuz kişi Julie Walters. İsmi hiç yabancı değil, değil mi? Şöyle bir hatırlatma yapayım... Harry Potter serisinin Molly Weasley'si! Julie Walters, Harry Potter'da gördüğümüz gibi fazlasıyla anaç bir insan. Tıpkı kitabı okurken içinizi ısıtan Lucille karakteri gibi! Fakat Julie Walters, Geri Dönenler kadrosunda yer alacaksa saç rengi tıpkı fotoğraftaki gibi olmalı!


Harold Hargrave

   Jacob'ın yaşlı babasını canlandırabilecek bir isim ararken fazlasıyla zorlandığımı itiraf etmem gerek fakat sonunda buldum! Michael Douglas, kesinlikle kitapta tasvir edilen Harold'a uyuyor! Sürekli sigara içen, yaşına rağmen karizmasını kaybetmeyen ve ilk başlarda umursamaz yaklaşsa da sonradan oğluna baba sevgisini gösterebilen o adamı bence Michael Douglas çok güzel bir şekilde canlandırır!


Ajan Martin Bellamy

   Son olarak kitapta benim için çok önemli bir karakter olan Ajan Bellamy! Siyahi bir ajanı canlandırabilecek en iyi aktör bence Will Smith olurdu. Dostane tavırları, gerektiği yerde samimi olabilmesi, işini yaparken son derece ciddi bir surat ifadesine bürünen ve daima takım elbise giyen Ajan Bellamy, kitabın olmazsa olmaz karakterlerinden birisiydi.

   Bir turumuzun daha sonuna geldiiik! Ayrıca, Hayalimdeki Kadro kısmı tamamen kendi kişisel görüşlerime göre oluşturduğum bir kısım. Elbette siz okurken başka insanları da canlandırabilirsiniz. Son olarak, Geri Dönenler'in Resurrection isimli bir televizyon dizisi var! Diziyi buraya tıklayarak izleyebilirsiniz!

   Kitaba puanım 4. Eğer bazı sayfaları okurken sıkılmasaydım kesinlikle 5 vereceğim bir kitaptı!